karşın
edat
Bir şeyin gerekenin veya mantığın tersine olarak yapıldığını anlatan bir söz, rağmen:
"Sabah olunca, bütün gece uyumamasına karşın kendini dinç hissediyordu." - İhsan Oktay Anar
karşılık, -ğı
1. isim Bir davranışın karşı tarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele:
"Haykırışlarına etraftan karşılık gelmiyordu." - Hüseyin Rahmi Gürpınar
2. isim Bir dildeki bir sözü başka bir dilde aynı anlamda karşılayan söz:
"Sonra temaşa kelimesi doğrudan doğruya tiyatro kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır." - Ahmet Kutsi Tecer
3. isim Cevap, yanıt.
4. isim Bir şey alınırken karşı tarafa verilen başka şey, bedel:
"Bir buçuk aylığının karşılığı olan üç yüz lira hatırı sayılır bir para idi." - Refik Halit Karay
5. isim Bir iş için ayrılmış para, ödenek, tahsisat.
------------------------------------------------------------------------------
sıcaklık,
1. isim Sıcak olan şeyin durumu, etkisi veya sıcak olan şeyin niteliği, hararet:
Sobanın sıcaklığı.
2. isim Bir araçla veya cihazla ölçülebilen ısı derecesi, suhunet:
Havanın sıcaklığı.
3. isim Hamamlarda yıkanılan sıcak yer.
4. isim, mecaz Sevgi, içtenlik ve sevimlilik:
"Türkçesinde bir tutukluk vardır ama anlatımındaki sıcaklık bütün aksaklıkları bir anda silip yok eder." - Salâh Birsel
ısı
1. isim, fizik Bir cismin uzamasına, genleşmesine, buharlaşmasına, erimesine, sıcaklığının artmasına yol açan fiziksel enerji:
Isı, atomlar arası çekim gücünü yenerek maddenin hacmini arttırır.
2. isim Fiziksel bir olaya dayalı, belirli bir ölçü üzerine kurulmuş olan sıcaklık ve soğukluk derecesi.
------------------------------------------------------------------------------
adına
zarf Bir şeyin veya bir kimsenin namına, hesabına, yerine:
"Haklı bir öfke adına da olsa bir insandan, aklını yüreğinden ayırması istenemez." - Sabahattin Eyüboğlu
için
1. edat Amacıyla, maksadıyla:
"Ukalalık yapmamak için bütün gayretine rağmen yine de o düşündüğünü yapmıştı." - Sait Faik Abasıyanık
2. edat Neden ve sonuç belirten bir söz:
"Hastanın uykuda olduğunu söylemesi sırf vakit kazanmak içindi." - Reşat Nuri Güntekin
3. edat -den dolayı, -den ötürü:
"Bu büyükşehirde ona ilk hitap eden adam olduğu için ona yüreğini açmak ihtiyacını duyuyordu." - Yakup Kadri Karaosmanoğlu
4. edat Özgü, ayrılmış:
Sizin için bir kitap getirdim.
5. edat Düşüncesince, kendince, göre:
"Bizim için çok enteresan bir şeydi bu yeni icat." - Burhan Felek
6. edat Hakkında:
"Gel gör ki dilimin ucunda kağnı var. Kağnılar için de bir çift sözüm var." - Bedri Rahmi Eyüboğlu
7. edat Oranla, göz önünde tutulursa:
Bu şapka senin için büyük.
8. edat Karşılığında, karşılık olarak:
Bu eşyalar için kaç lira ödediniz?
9. edat Uğruna, yoluna:
"Neler yapmadık şu vatan için." - Orhan Veli Kanık
10. edat Süre belirten bir söz:
"Açık söyleyeyim, size birkaç gün için sığındım." - Aka Gündüz
11. edat Ant deyimleri yapan bir söz:
Namusum hakkı için. Çocukların başı için.
------------------------------------------------------------------------------
yaklaşık
sıfat
Gerçek değeri ve miktarı değil, ondan az fazla veya eksik bir niceliği gösteren, aşağı yukarı bir değerlendirme yapılarak bulunan, ortalama, takribî:
Yaklaşık bir hesap. Yaklaşık bir sayı.
yakın
1. sıfat Az bir ara ile ayrılmış olan (zaman veya yer), uzak karşıtı.
2. sıfat Küçük, önemsiz değişikliklerle birbirinden ayrılan:
"İklim ile toprağın bereketi ve insanın faaliyeti arasında yakın bir münasebet vardır." - Cemil Meriç
3. sıfat Aralarında sıkı ilgi bulunan:
"Her birinin muhakkak bir yakın arkadaşı vardır." - Elif Şafak
4. sıfat Benzeyen, andıran, yaklaşan:
"Beş dönüme yakın bahçesi bir ormanı andırırdı." - Ömer Seyfettin
5. sıfat Erişmesi, olması zaman bakımından yaklaşmış olan:
"Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın..." - Sait Faik Abasıyanık
6. isim Uzak olmayan yer:
Yakınımızda otururlar.
7. isim Aralarında sıkı ilişki olan arkadaş, dost veya akraba:
"En yakınlarından başlayarak herkese hayatı cehennem ettiği de doğrudur." - Murathan Mungan
8. zarf Uzak olmadan:
Gelin, bana yakın oturun lütfen.
------------------------------------------------------------------------------
bağlı
1. sıfat Bir bağ ile tutturulmuş olan:
"Günlerden beri bağlı duran demir, sert bir hırıltıyla denize daldı." - Halikarnas Balıkçısı
2. sıfat Gerçekleşmesi bir şartı gerektiren, vabeste:
"Ekinlerin gürleşmesi yağmura bağlıdır, Sevincimiz üzüntümüz / Hep sana bağlı" - Behçet Necatigil
3. sıfat Sınırlanmış, sınırlı:
Tüzüğe bağlı bir işlem.
4. sıfat Kapatılmış olan, kapalı:
Bağlı geçit.
5. sıfat Bir kuruluşun yetkisi altında bulunan:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bağlı kuruluşlarını ziyaret ettim.
6. sıfat, mecaz Bir kimseye, bir düşünceye, bir hatıraya saygı, aşk vb. duygularla bağlanan, sadık, tutkun:
Çocuklarına bağlı ana.
7. sıfat, halk ağzında Halk inanışına göre, büyü etkisiyle cinsel güçten yoksun edilmiş (erkek).
bağımlı
1. sıfat Başka bir şeyin istemine, gücüne veya yardımına bağlı olan, özgürlüğü, özerkliği olmayan, tabi.
2. sıfat Bir kimseye veya şeye maddi veya manevi yönden aşırı bağlı olan.
3. sıfat Sigara, uyuşturucu madde vb. kötü alışkanlıklara aşırı derecede düşkün, müptela
Sıkça Yapılan Yanlışlara Doğrular
hoporlör, opörlör, aporlor hoparlör |
senle seninle |